11 Şubat 2009 Çarşamba

Kanser nedeni zevkler

İngiliz bilim adamları, sigara, alkol, güneşlenme, hatta seks gibi zevkleri, farklı Kanser türlerinin ana sebebi olarak gösterdi.

Bilim adamları, kansere yakalanmayı tetikleyen nedenin insanların "dünyevi zevklere" göre yasaması olduğunu açıkladı. İngiltere’deki Kanser Araştırma Merkezi'nin yayımladığı rapora göre, kanser vakalarının artmasının ardında yatan sebepler arasında; güneşlenme, alkol tüketimi ve sigaradan vazgeçilmemesi bası çekiyor.

Ağız kanserinin, sigara ve içki tüketimiyle bağlantılı olduğuna dikkat çeken uzmanlar, özellikle böbrek kanserinin de sigara içmek ve obeziteden kaynaklandığını belirtti. Son dönemde gittikçe daha sik rastlanan bir kanser türü olan rahim kanserini tetikleyen nedenlerin basında ise, tıpkı böbrek kanseri gibi obezite geliyor.

Son 30 yılda cilt kanserinin artmasının nedeninin de tehlikeli güneş ısınları olduğuna dikkat çeken İngiliz uzmanlar, bu durumun özellikle güneşlenen herkesi etkilediğini vurguladı. Raporu hazırlayanlar ekipten Lucy Morrish de, "Tüm bu hastalıklar aslında mantıklı hareket edilirse bitirilebilir" diye konuştu.

Kadınlar arasında en sik görülen ikinci kanser türü olan rahim ağzı kanserinin en büyük nedenlerinden biri, korunmasız seksle bulasan HPV virüsü (Humsan Papillomavirüs). Dolayısıyla seks bile kansere yol açan bir "zevk" olabiliyor. Bilim adamları, kadınların mutlaka rahim ağzı kanseri, genital siğiller ve korunma yöntemleri konusunda doktoruna danışması ve test yaptırması gerektiğini belirtiyor.

Egzoz gazı kanser yapıyor

Dizel motorlu araçların egzozlarından çıkan kurum ve zararlı maddelerin Kanser oluşumunu tetiklediği açıklandı

Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Bayram, Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Bayram, dizel motorlu araçların egzozlarından çıkan kurum ve zararlı maddelerin, hücrenin kanserleşmesini tetiklediğini bildirdi.

Prof. Dr. Bayram, dizel egzoz kurumunun sağlıklı hücrelerden ve kronik nefes darlığı gelişen hastaların akciğer dokularından elde etikleri akciğer hücre kültürlerinin çoğalma yeteneği ve ölümü üzerine olan etkileriyle ilgili çalışma yürüttüklerini söyledi.

Hava kirliliğinin tüm dünyada ciddi bir sorun olduğunu, ekonomik ve verimli olması bakımından dizel motorlu araçların kullanımının dünyada ve Türkiye'de giderek arttığını belirten Prof. Dr. Bayram, şunları kaydetti:

''Bu araçlardan çıkan duman, kurum gibi maddeler insan sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Amacımız, bu kurumun hücre düzeyinde ne gibi etkilere yol açtığını araştırarak bu zararı azaltmanın veya önlemenin yöntemlerini bulmak. Projemiz, Gaziantep Üniversitesi Araştırma Fonu ve TÜBİTAK tarafından destekleniyor.

Dizel motorlu araçların egzozlarından çıkan kurum ve zararlı maddelerin akciğer hücreleri üzerindeki etkilerini araştırıyoruz. Dizel motorlu araçların egzozlarından çıkan gazlar gibi hava kirleticilerin insanda nefes darlığı ve astım gibi kronik akciğer hastalıkları ile akciğer kanseri gelişiminde rol oynadığı düşünülüyor. Ancak bu etkinin altında yatan mekanizmalar yeterince bilinmiyor.''

'Prof. Dr. Bayram, bünyelerindeki hücre kültürü laboratuvarlarında hücre üretmeye başladıklarını, bu metotla üretilen hücre kültürlerini yürüttükleri çalışmalarda kullandıklarını ifade etti.

'HÜCRELER OLUMSUZ YÖNDE ETKİLENİYOR'

Prof. Dr. Hasan Bayram, araştırma sonucunda dizel egzoz atıklarının hücre yaşam süresini etkileyip etkilemediğini, ölümünü hızlandırıp hızlandırmadığını ve hücrenin kanserleşmesini tetikleyip tetiklemediğini bulmayı hedeflediklerini belirtti.

Araştırmanın sonraki aşamasında partiküllerin bu etkilerinin çeşitli ilaçlar ve bileşikler tarafından önlenip önlenmeyeceği konusunda çalışma yapacaklarını bildiren Prof. Dr. Bayram, şu bilgileri verdi:

''Elde ettiğimiz ilk sonuçlar, akciğer hücrelerinin dizel egzoz kurumundan olumsuz etkilendiğini, kronik nefes darlığı olan hastaların hücrelerinin daha hassas olduklarını gösteriyor.

Yine çalışmalarımız, dizel egzoz kurumunun hücrenin kanserleşmesi ile ilgili mekanizmaları tetiklediğini ve hücrede kanserleşmeyi başlatabildiğini göstermektedir. Bu verilerimiz ciddi bir sağlık sorunu olan akciğer kanserinin ortaya çıkmasında dizel egzoz kurumu özelinde hava kirliliğinin etkilerini göstermesi açısından önem taşıyor.''

Meme kanseri riskini düşüren yöntem

Mastektomi yönteminin, ilerleyen dönemlerde Kanser yakalanma riskini önemli ölçüde azalttığı açıklandı.

Türkiye'de son yıllarda özellikle meme kanserine yakalanma riski çok yüksek olan kadınlarda uygulanan ''mastektomi'' yöntemi, ilerleyen dönemlerde kansere yakalanma olasılığını önemli ölçüde azaltıyor.

Yöntemin uygulanmasıyla, yaşam boyu meme kanserine yakalanma riski yüzde 60'ın üstünde olan bir kadında, risk yüzde 3'ün, meme başının da alınmasıyla yüzde 1'in altına iniyor.

DIŞ GÖRÜNÜŞ KORUNUYOR

Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Savaş Koçak, meme kanseri cerrahisinde memenin dış görünüşünün korunmasını imkan veren onkoplastik cerrahi yöntemlerinden biri olan ''mastektomi ve rekonstrüksiyon'' teknikleriyle, risk altındaki kadınların memelerinin alınmadan içlerinin boşaltıldığını söyledi.

Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser olduğunu belirten Koçak, ''Dünya genelinde her 8 kadından birinde, yaşamının bir döneminde meme kanseri görülmektedir'' dedi.

Meme kanserinin önlenebilen bir kanser türü olmadığına ancak erken tanı ile tedavi edilebileceğine ve yaşam süresinin uzatılabileceğine dikkati çeken Koçak, düzenli kontrollerin tümörün yayılmadan müdahale edilebilmesine olanak tanıdığını söyledi.

Koçak, meme kanseri hastalarının yüzde 75'inde nedenin belirlenemediğini, bu hastaların risk faktörü de taşımadıklarını dile getirerek, beyaz ırktan kadın olmanın en büyük risk olduğunu, genetik özellikleri nedeniyle sarı ve siyah ırktaki kadınlarda meme kanserinin daha az görüldüğünü belirtti.

Meme derisinde ya da meme ucunda çekilme, deride renk değişikliği, memede kitlenin ele gelmesinin meme kanserinin başlıca belirtileri olduğunu anlatan Koçak, ''Ailesinde meme kanseri öyküsü olan kişilerde risk yüksektir. Aylık elle yapılan muayenenin dışında hiçbir riski olmayanların senede bir, risk altındakilerin ise hekimin önerisine göre belirlenen periyotlarda kontrole gelmesi gerekmektedir. Yapısında östrojen bulundurduğu için doğum kontrol haplarını, ve menopoz sonrası hormon tedavisini de yüksek risk grubundaki kişilerin kullanması önerilmemektedir'' diye konuştu.

Koçak, meme kanserinin 1. ve 2. evrelerinin erken evre olduğunu ve bu dönemdeki hastaların çoğunun memelerinin korunarak tedavi edildiğini belirterek, ''Bazı kadınlarda risk faktörlerine bağlı olarak erken evrelerde de memeyi almak zorunlu kalabiliyoruz. Ancak bu işlemi, memenin içini boşaltıp meme kitlesini tekrar oluşturacak şekilde memeyi tamamlayarak yapıyoruz. Artık birçok kadın, memesi olmadan ameliyathaneden çıkmıyor. Bundan 5 yıl öncesinde ise meme tamamen alınıyordu'' dedi.

''Onkoplastik Meme Cerrahisi'' diye adlandırılan yöntemde, onkolojik tedaviden taviz vermeden memenin dış görünüşünün korunduğunu da vurgulayan Koçak, şunları kaydetti:

''Onkoplastik meme cerrahisi uygulamalarından biri olan risk azaltıcı mastektomi yöntemiyle, yüksek riskli hastaların kanser olması beklenmeden memesinin içi boşaltılıyor. Böylece, ilerde olabilecek riski sıfıra indiremesek de önemli ölçüde azaltıyoruz. Ailesinde meme kanseri hikayesi olan ve memesinde kanser öncüsü değişiklikler olanlarda bu yöntemi uyguluyoruz. Kişinin, her iki memesini de boşaltıyoruz. Meme içindeki tüm yağlar, süt bezi kanalları olmak üzere tümünü alıyoruz. Bu tamamen kişiyi koruma amaçlı bir uygulama. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma riski yüzde 60'ın üstünde olan bir kadında, bu müdahale ile risk yüzde 3'ün altına, meme başının da alınması halinde yüzde 1'in altına iniyor.''

Koçak, onkoplastik meme cerrahisinin ya kişinin kendi vücudundan alınan dokularla oluşturulduğunu ya da protez takma yöntemiyle yapıldığını belirterek, bu operasyonun kanser tedavisi üzerinde hiçbir olumsuz etkisinin bulunmadığını söyledi.

Bu uygulamaların, ''meme kanseri riski gerçekten yüksek olan kadınlar dışında, basit meme kistleri gibi zararsız ve tedavi edilmeden izlem gereken durumlarda uygulanmaması gerektiğini'' vurgulayan Koçak, meme kanseri riski gerçekten yüksek kadınlar için yapılmasının faydalı olduğunu ifade etti.

Koçak, yeniden meme yapılması ameliyatının, kanser tanısı konulan ve memeleri alınması gereken hastalarda da uygulandığını belirterek, bu girişimler estetik amaçla değil, kanser tedavisi için yapıldığından maliyetin devlet tarafından karşılandığını bildirdi.

Sigara ve hareketsizlik kansere zemin hazırlıyor

Trabzon Umut ve Savaşım Derneği Başkanı Dr. Nimet Baki, beslenme şekli ve hareketsizliğin birçok Kanser türünün oluşmasına zemin hazırladığını söyledi.

Genetik faktörlerin dışında sigara kullanımının birinci sırada kanser nedeni olduğunu ifade eden Baki, ikinci sırada da aşırı kilo fazlalığı ile fiziksel aktivite eksikliğinin geldiğine vurgu yaptı. Tüm kanserlerin yüzde 43'ünden korunmanın mümkün olduğuna dikkat çeken Baki, tütün ve tütün mamullerinin kullanılmaması, sağlıklı ve düzenli beslenme ile fiziksel aktivitenin hayat felsefesi haline gelmesi gerektiğini belirtti.

Baki, kilo fazlalığı ile aşırı şişmanlığın (obezite) kansere yakalanma riskini önemli ölçüde artırdığını vurgulayarak, "Dünya genelinde yapılan araştırmalarda tüm kanserlerin yüzde 30'u kilo fazlalığı ve şişmanlık ile ilişkili bulunmuştur. Okul çağındaki her on çocuktan biri normal kilosunun üzerinde. Bu çocukların 30-45 milyonu şişman." dedi. Dr. Baki, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 1.6 milyar yetişkinin aşırı kilolu ve bunların en az 400 milyonunun da şişman olduğunun altını çizdi. Baki, bu sayının 2015'te 2,3 milyarı bulacağını ve bunların 700 milyonunun da şişman olacağının tahmin edildiğini kaydetti.

Bu yıl dünyada kanserin ana temasının 'Doğru Besin, Bol Hareketle Gülümse Geleceğine' olarak belirlendiğine işaret eden Baki, "Beslenme şekli ve hareketsizlik birçok kanser türünün oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Yutak, karaciğer, pankreas, endometrium, meme ve bağırsak kanserleri ile aşırı kilo arasında dikkat çekici bir bağlantı bulunmaktadır. Kilo fazlası arttıkça kanser riski de yükselmektedir." ifadelerini kullandı.

Sağlıksız beslenme alışkanlıkları, hareketsizliğe neden olan bilgisayar oyunları ile televizyon karşısında uzun süre hareketsiz oturmanın kilo fazlalığına yol açtığına değinen Baki şöyle devam etti: "1985'ten 2005'e kadar Çin'deki 7-18 yaş arası öğrencilerde obezite yüzde 1'den yüzde 8.5'e yükseldi. 2002-2007 yıllarında Hindistan'da aşırı kilo ve obezite yüzde 16'dan yüzde 24'e çıktı."

Baki, Türkiye'de de şişmanlığın yetişkinlerde yüzde 18-25, çocuklarda ise yüzde 4- 9 oranlarında belirlendiğini sözlerine ekledi.

Geceleri ışıkta uyumak kansere yol açıyor

Karanlıkta uyumak beynin melatonin hormonu salgılamasını sağlayarak kişiyi kanserden koruyor. Işıkta bu hormon salgılanmadığı için kanser hücreleri daha çabuk gelişiyor. Uzmanlar, "Gece lambası da olsa ışıktan kaçının." uyarısında bulunuyor.

Bulguyu destekleyen Dünya Sağlık Örgütü, gece çalışmayı 'muhtemel kanserojen etkisi bulunanlar' listesine dahil etti. Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi ise gece aydınlatmalarının zararlarını anlatmak için hazırladığı raporda melatonin hormonunun önemini vurguluyor.

Raporun önümüzdeki günlerde bütün belediyelere gönderileceğini açıklayan Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, "Belediyelere, sağlığımız için 'gereksiz aydınlatmayla karanlığımızı kısmayın' çağrısında bulunacağız." dedi. Konuyu görüşmek üzere önümüzdeki hafta Ulusal Kanser Danışma Kurulu toplanacak. Buradan çıkan sonuç bildirgesinde yeterli aydınlanma dışındaki ışığın gece insan sağlığına zararlı olduğu mesajı verilecek. Şehirlerdeki bilinçsiz gece aydınlatmaları ve bunun insan sağlığı üzerindeki etkilerine yer verilecek. Belediyelerden şehir merkezlerini ayrı, yerleşim yerlerini ayrı aydınlatmaları istenecek. Sokak lambalarının sadece aşağıya ışık vermesi, evlere yansıtılmaması gerektiği aktarılacak. Rapor Enerji Bakanlığı'na da gönderilecek.

Melatonin hormonu saat 23.00 ile 05.00 arasında tam olarak salgılanıyor. Bu saatler arasında karanlıkta uyunduğunda hormon, hücreleri yeniliyor. Bağışık sistemini düzenliyor. Vücudun biyolojik saatini koruyor, ritmini ayarlıyor. Üreme sistemini geliştiriyor. En önemlisi kanserli hücrelere karşı koruma sağlıyor. Görme engellilerin kansere daha az yakalanması bu durumu destekliyor. Bu sebeple çocukların gece kesinlikle ışıkta uyutulmaması gerekiyor.

Sağlığınız için bunlara dikkat edin

Gece mutlaka karanlık ortamda uyuyun.

Gece lambası kullanmayın. Zaruriyse solgun kırmızı ışık olanları tercih edin.

Erken yatarak hücreleri yenileyen melatonin hormonunun tam salgılanmasını sağlayın.

Televizyon karşısında uyumayın.

Akşam çalışmalarınızı mümkünse gündüze kaydırın.

Vişne, lahana, badem gibi melatoninden zengin besinler tüketin.

21 Ocak 2009 Çarşamba

Kansere çare gen bulundu

Obezite ve kansere çare olacak gen keşfedildi. Bu gen yiyeceklerin mideye inişinde zararlı maddeleri ayıklıyor.

Obozite ve kansere çare olacak gen keşfedildi. Bu gen yiyiceklerin mideye inişinde zararlı maddeleri ayıklıyor. 7 HASTALIĞIN KAYNAĞI 15 GEN BULUNDU KALITSAL hastalıklarda genlerin rolü hakkında şimdiye kadar yapılan en kapsamlı çalışmada, yaygın genetik bozukluklara yol açan 15 gen tespit edildi. Bu genlerin "koroner kalp hastalığı, yüksek tansiyon, tip 1 ve tip 2 diyabet, römotoid artrit, bağırsakları etkileyen Crohn hastalığı ve manik depresif psikoz"la bağlantılı olduğu belirtildi. Yaklaşık 200 bilim adamının yaptığı bu çalışma, tıp dünyasında bir dönüm noktası olarak görülüyor. Geliştirilen yeni bir yöntemle, sorunlu genlerin tespiti hızlanıyor. Wellcome Trust adlı tıp araştırmaları vakfı için yapılan çalışmada, her hastalık için 2000 hastadan ve toplam 14 bin kişiden kan örnekleri alınıp genetik haritaları çıkarıldı. Sonra bunlar 3000 sağlıklı gönüllünün verileriyle karşılaştırıldı. Çalışmayı yürüten ekibin başkanı Prof. Peter Donnely, belirlenen bu 15 gene risk faktörü olarak bakabileceklerini belirtti.

Hematolojik kanserlerin tedavisinde yeni yöntemler

Hematolojik kanserlerin tedavisindeki yeni gelişmeler kanser hastaları için umut ışığı oluyor... Akıllı ilaçlar kanser hastalarının yaşam kalitesini yükseltiyor, ömrünü uzatıyor...

Kanser tedavisinde önemli adımlar atan tıp dünyasında, yeni araştırmalar yeni umutları beraberinde getiriyor. Hematolojik kanserlerin tedavisinde kullanılan akıllı ilaçlar sayesinde artık hastalar acı çekmek zorunda kalmıyor... Akıllı ilaçlar özellikle lenfoma kanserlerin tedavisinde büyük başarı gösteriyor. Başta lösemi ve lenfomalar olmak üzere hematolojik kanserler en sık görülen kanser türleri olarak karşımıza çıkıyor... Lenfoma kanserlerinde kullanılan akıllı ilaçlar hastalığın tedavisinde oldukça başarılı... Ancak lösemi kanserlerinde yeni tedavi yöntemlerinin gelişmesi daha fazla zaman alıyor... Peki kanseri tamamen ortadan kaldırmak mümkün mü? İşte uzmanların cevapları...

Kanserden koruyan mucize

Nar kalbi sağlamlaştırır, kanser ve cinsel sorunlardan korur. İşte diğer faydaları...

Kalbinizi korumak için her sabah "bir avuç ceviz yeter" diyerek çığır açan ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz, uzun ve sağlıklı yaşamın "nar iksiri"ni açıkladı. Öz, Bol bol nar suyu içenin kalbi sağlam olur, kanserden ve cinsel sorunlardan korunur dedi.

CİNSEL SORUNLARI ÖNLÜYOR

Narın suyu dışında çaya ve tatlılara katılarak da tüketilebileceğinin altını çizen Öz, narın sağlık konusunda mucizevi etkisi olduğunu vurguladı. Mehmet Öz, narın bu meyvelerden ayrılan tarafını şöyle açıkladı: "Narda, E vitamininden 20 kat daha güçlü olan polifenol maddesi bol miktarda bulunur. Antioksidan özelliği olan bu madde, aynı zamanda kalp hastalıkları ile cinsel problemleri önler."

Öz'ün açıklamasına göre, 6 hafta boyunca nar suyu içen 45 kadın ve 45 erkekte kalp krizi riski yüzde17, kansere yakalanma riski yüzde 22, cinsel problem yaşama riski ise yüzde 16 oranında azalıyor. Önceki araştırmalarda, narın kolestrolü ve şekeri dengeleyip, ishali kestiği, bağışıklık sistemini güçlendirip, prostat ve cilt kanserini önlediği saptanmıştı.

Kanser hastalarına çiçek yasağı

Bağışıklığı baskılanmış hastaların tıbbi bakım ve tedavilerinin yapıldığı onkoloji, organ ve kemik iliği nakli, yoğun bakım gibi ünitelerde, risk yaratan çiğ sebze ve meyve gibi gıdalar ile canlı, kurutulmuş veya saksıda çiçek ve bitki bulundurulmayacak.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Nihat Tosun, yayımladığı genelgede, yatarak tedavi gören hastalara gönderilen çiçeklerle ilgili olarak uygulamada bazı olumsuzluklar yaşandığının tespit edildiğini bildirdi. Bu nedenle Bakanlığa ait yataklı tedavi kurumlarında enfeksiyon hastalıklarının önlenebilmesi için ziyaretçilerin hastaneye getirdikleri veya yatan hastalara gönderilen çiçek ve bitkilerle ilgili düzenleme yapılmasına gerek duyulduğunu belirten Tosun, şunlara dikkati çekti:

''Bağışıklığı baskılanmış hastaların tıbbi bakım ve tedavilerinin yapıldığı onkoloji, organ nakli, kemik iliği nakli, yoğun bakım gibi ünitelerle bu tür enfeksiyon riski taşıyan hastaların bulunduğu riskli alanlarda çiğ sebze ve meyve gibi riskli gıdalar ile canlı, kurutulmuş veya saksıda çiçek ve bitki bulundurulmayacaktır. Hastalara tıbbi bakım hizmeti veren sağlık personeli veya hasta odalarını temizleyen personelin çiçek ve toprakla temas etmemesi için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Ancak söz konusu personelin aynı zamanda çiçeklerle de ilgilenmesi gerektiği durumlarda mutlaka eldiven ve önlük kullanması ve işi bittikten sonra standart hijyen kurallarının gerektirdiği şekilde temizlenmesi zorunludur.''

Tosun, hastalara gönderilen veya ziyaretçiler tarafından getirilen çiçeklerle ilgili düzenlemelerin Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği hükümleri uyarınca yataklı tedavi kurumları enfeksiyon kontrol komiteleri tarafından planlanıp yürütülmesi gerektiğine işaret etti.

Yüksek enfeksiyon riski olan hastaların bulunduğu, sayılan birim ve alanlar dışındaki birimler için; ziyaretçiler tarafından getirilen veya hastalara gönderilen çiçeklerle ilgili herhangi bir yasaklamanın söz konusu olmadığını bildiren Tosun, ancak uygulamanın güvenliği bakımından, getiren veya gönderenin kimliği, hasta ismi, yattığı servis ve oda numarası gibi konularda hastane yönetimince sorgulamaya yönelik gerekli düzenlemelerin yapılmasının önemine işaret etti.

15 Ocak 2009 Perşembe

Fosfat katkılı yiyecekler kanser riskini artırıyor

Fosfat katkılı yiyeceklerin akciğer kanserine yakalanma riskini artırabileceği bildirildi.

Güney Kore Seul Üniversitesi’nden Myong-Heng Ço ve ekibinin fareler üzerinde yaptığı araştırma, özellikle hazır yiyeceklerde kullanılan, doğal olmayan fosfatın akciğer kanserine yakalanma riskini artırabileceğini gösterdi.

Myong-Heng ve ekibi, önce farelere akciğer kanseri hücreleri şırınga etti. Araştırmacılar, fosfat katkılı yiyecekler verilen farelerdeki kanser tümörlerinin, bu biçimde beslenmeyen farelerdekine göre daha hızlı arttığını gördü.

Organik olmayan fosfatların insanlardaki kanser etkisi henüz çok iyi bilinmese de bilim adamları bu tür beslenme alışkanlığının sınırlanmasını tavsiye ediyor.

Et, peynir, içecek ve hazır yiyeceklerde kullanılan katkı maddeleri, gıdaların korunmasının yanısıra yiyeceğin renginin, tadının ve görünüşünün bozulmamasını sağlıyor. Ek fosfat ise gıdanın görünümünü güzelleştiriyor ve su tutmasına yardımcı oluyor.

Araştırma, “American Journal of Respiratory and Critical Care Medicine” adlı dergide yayımlandı.

Meme kanserinin metastaz geni keşfedildi

Bilim adamları, ölümcül meme kanserlerinde önemli rol oynadığını düşündükleri bir gen keşfetti. Bu genin, kanserin sıçraması ihtimalini artırdığı ve hastalığı kemoterapiye karşı dirençli hale getirdiği belirtildi.

Saldırgan meme kanseri olan hastalarda, MTDH adlı genin anormal derecede genetik değişikliğe uğramış olduğunu belirleyen New Jersey Kanser Enstitüsü araştırmacıları, bu geni durduracak ilaçların, tümörlerin metastaz yapma ihtimalini düşürebileceğini belirtti.

Araştırması Cancer Cell dergisinde yayımlanan Dr. Michael Reiss, bu çalışmayla hem metastaz geninin keşfedildiğini, hem de bunun, işleyiş biçimi tam olarak ortaya çıkarılan birkaç genden biri olduğunu söyledi.

Reiss, bunun bilim adamlarına metastazı engelleyecek bir ilaç bulunması imkanı verdiğini kaydetti.

250 hastadan alınan tümör örneklerine bakan bilim adamları, saldırgan tümörlerde MTDH’nin çok aktif olduğunu belirledi.

Laboratuvar farelerine, bu genetik değişikliğin bulunduğu hastalardan alınan tümör hücrelerini zerk eden bilim adamları, farelerde yayılma eğilimi daha fazla olan tümörlerin oluştuğunu gördü. Deneklerdeki tümörün de, geleneksel kemoterapi ilaçlarına direncinin daha fazla olduğu tespit edildi.

Araştırmacılardan, Princeton Üniversitesinden Yibin Kang, bu keşfin hem meme kanserinin sıçramasını önleyecek ilaçların bulunmasını, hem de hastanın tedaviye daha cevap verir hale gelmesini sağlayacağını umduklarını söyledi.

MTDH’nin diğer kanser türlerinde de rol oynuyor olabileceğini bildiren Kang, genin faaliyetlerini nötralize eden bir antikor geliştirilmesinin de ihtimal dahilinde olduğunu kaydetti.

Doğum meme kanseri riskini azaltıyor

Hiç doğum yapmamış kadınlarda, doğum yapmış kadınlara oranla meme kanseri riskin daha yüksek.

Meme kanserinde doğurganlık yaşının önemli olduğunu belirten Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülay Şadan, “Meme dokusu hücrelerinin gelişmesi, doğum ve emzirme ile tamamlanıyor. Memenin gelişmesi ne kadar erken tamamlanırsa, meme kanserine neden olan bir takım genetik faktörlere karşı da hücreler kendini o kadar korumuş oluyorlar. O açıdan doğurganlık yaşı önemli” dedi.

Akdeniz Üniversitesi’nde yürütülen “Meme Kanserinin Farkındalığını Artırmak” başlıklı projenin danışmanlığını yürüten Prof. Dr. Gülay Şadan, meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser tipi olduğuna dikkati çekti. Meme kanseri olan kadınların hem göğsünün alınmasından hem de cinselliğini kaybetmekten korktuğunu anlatan Şadan, özellikle akrabalarında meme kanseri bulunan kişilerin risk altında olduklarını vurguladı.

MENOPOZDA FAZLA KİLO ALMAK RİSKLİ
Bu tip genetik öyküsü olanların 18 yaşından itibaren dikkatli olmaları gerektiğine işaret eden Şadan, meme kanseri riski olan kişileri şöyle sıraladı:
“Menopoza girmek, özellikle menopoz döneminde obez olmak tehlikeli. Çünkü yumurtalıklarda östrojen hormonu yapımı azalırken, yağ dokusundaki üretim artıyor. Menopoza giren kadın ayrıca kemiklerin korunması, ateş basması, çarpıntı, terleme, vajen kuruluğu gibi rahatsızlıkları için ek östrojen hormonu alabiliyor. Menopoz döneminde alınan hormonların uzun süre kullanımı kanser riski yaratıyor. Ayrıca uzun süre doğum kontrol haplarının kullanılması, sebze ve vitaminden fakir, kızartmalardan ve yağdan zengin kötü beslenme şekli, sigara ve alkol kullanımı da riski arttırıyor.”

KENDİNİZİ İHMAL ETMEYİN
Kadınların, “Ben gencim kanser olmam” gibi yanlış bir kanı taşıdıklarını belirten Şadan, genetik etkiler nedeniyle genç yaşta da kansere yakalanma riski bulunduğunu dile getirdi. Kadınların kanserin erken teşhisinde geç kalmalarında bilinçsizlik ve ihmalin etkili olduğunu vurgulayan Şadan,
“Yaptığımız eğitimlerde kadınlar bizlere, ‘Biz kendimizi ihmal ediyoruz. Ailemiz, eşimiz, çocuklarımız ön planda, kendimizi erteliyoruz’ dediler. Bu tip kadınlara konunun önemi anlatılınca erken teşhis şansı da artıyor” diye konuştu.

Meme kanserinin gelişen teknolojiyle birlikte korkulan bir hastalık olmaktan çıktığına değinen Şadan, erken teşhis edilmesi halinde hastalığın kontrol edilebildiğini sözlerine ekledi.

Cilt kanseri hastaları daha fazla risk altında

Cilt kanseri hastalarının, diğer kanser türlerine yakalanma olasılığının daha fazla olduğu belirlendi. Melanom hastalarının bu tür kanserlere yakalanma olasılığının ise sağlıklı kişilerle karşılaştırıldığında iki katından fazla olduğu gözlendi.

Belfast’taki Queen’s Üniversitesi’nin yaptığı araştırma, en saldırgan cilt kanseri olan melanom hastası kişilerin, genel populasyonla karşılaştırıldığında diğer, bu hastalıkla bağlantısı olmayan kanser türlerine yakalanma olasılığının iki katından fazla olduğunu ortaya koydu.

Sonuçları Cancer dergisinde yayımlanan araştırmada, aynı olasılığın, diğer cilt kanseri türlerine yakalanan kişiler için de, bu oranda olmasa da yüksek olduğu gözlenirken, Kuzey İrlanda Kanser Kayıt Bürosu’nun verilerine dayandırılan araştırma çerçevesinde 1897 melanom hastası ve diğer cilt kanseri türlerine yakalanmış 20 bin 823 kişinin incelendiği belirtildi.

Araştırmada, melanom değil de diğer cilt kanseri türlerine yakalanan kişilerin, başka bir kanser türüne yakalanma olasılığının genel populasyondan yüzde 57 daha fazla, bu kişilerin melanom ve sigaranın yol açtığı kanser türlerine yakalanma olasılıklarının, sağlıklı kişilerin yaklaşık iki katı fazla olduğu görüldü.

Melanom hastalarının bu tür kanserlere yakalanma olasılığının ise sağlıklı kişilerle karşılaştırıldığında iki katından fazla olduğu gözlendi.

Yağdaki kanser riski sağlığımızı tehdit ediyor

Gıdalarda yağların bir defadan fazla kullanılmasının kanser riski taşıdığı, yağ kaç defa kullanılırsa kanser riskinin de o oranda arttığı belirtildi.

Pek çok gıda sanayicisinin ve bazı fast food işletmelerinin aynı yağı onlarca kez kullandığını öne süren Prof. Dr. Türk, şunları kaydetti:

''Yağı filtre edip ertesi gün bir daha kullanıyorlar. Isıtıldığında yapısı değişen yağ, daha sonraki kızartmalarda ürüne kanserojen etkilerini bırakıyor. Bizde bazı fast food işletmelerinde yağlar en az bir hafta 10 gün kullanılıyor. Avrupa'da ise firmalar kullandıkları yağları karneyle alıp karneyle teslim ediyor. Teslim edilen yağlar ise biyodizel üretiminde kullanılıyor. Bizim de en kısa süre içinde gerekli düzenlemeleri yaparak, gıda sektöründe karneyle yağ kullanımına geçmemiz gerekiyor. Bu düzenleme artık bir zorunluluk haline gelmiştir.''

Aşırı kullanımdan simsiyah olmuş yağların bile bazı kötü niyetli kişilerce magnezyum silikat karıştırılıp yeni yağmış gibi satıldığını vurgulayan Türk, ''yağ kimyasal işlemden geçtikten sonra sanki hiç kullanılmamış gibi berrak bir görünüme kavuşuyor. Ancak içeriğindeki kanserojen etkisi aynen devam ediyor'' dedi.

Prof. Dr. Türk, bu yağların da gıda sanayii, fast food'lar veya ucuz olduğu için dar gelirli insanlar tarafından satın alınarak kullanıldığını, vatandaşların sağlığının ciddi oranda riske atıldığını sözlerine ekledi.

Kanser taramaları artık bedava yapılıyor

Kanserle savaş programı kapsamında açılan Kanser Erken Teşhis ve Tarama Merkezleri'nde dileyen herkes ücretsiz olarak tarama yaptırabiliyor. Bunun için kişinin kanser riski ya da belirtisi taşıması gerekmiyor..

Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, kanserle savaş için geliştirilen yeni program ve ücretsiz tarama yapan KETEM'lerle (Kanser Erken Teşhis ve Tarama Merkezi) ilgili bilgi verdi:

* Türkiye'de her geçen gün kanser vakasının arttığını düşünürsek, sizce Türkiye kanserle savaşta başarılı mı?
Önümüzdeki on yıldan sonra kanseri, her yıl yüzde 1 ile 2 oranında azaltmaya yönelik hedefimiz var. 65 yaş ölümlerini de yüzde 10 azaltmayı planlıyoruz. Yani hedefimiz; artışı durdurmak ve ölüm oranını azaltmak. Bu, oluşturduğumuz Ulusal Kanser Programı'nın hedefi. Bu yıl kanser tedavisi için yaklaşık 2.5 milyar Euro para harcadık. Bu rakam, neredeyse Sağlık Bakanlığı bütçesinin yarısı... 2009'da yayınlanacak Dünya Kanser Raporu'nda Türkiye, etkin kanser raporu ortaya koymuş örnek ülke olarak gösteriliyor. Attığımız en önemli adımlardan biri sigara yasağı. Sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite, obezitenin önlenmesi, çevresel kanserlerin kontrol edilmesi de kontrol programımız içinde. İkinci aşamada ise çok sık görülen üç kanser türünün, taramayla önceden saptanarak yok edilmesi var. Bu üç türün birincisi kadınlardaki meme kanseri, ikincisi rahim ağzı kanseri ve üçüncüsü kalın bağırsak ve rektum kanseri.

* Oluşturduğunuz programda ücretsiz kanser taraması da var. Ailesinde kanser bulunan kadınlar da ücretsiz olarak taramadan geçebilecek mi?
35 yaşında bir kadın, annesi ve teyzesini erken yaşta meme kanserinden kaybetmişse ve kendisinin de risk taşıdığını söylerse, bu hizmetten yararlanabilir. Ama bu tür kişiler, meme kanseri şüpheli tanı olduğu için, zaten daha önce de SGK kapsamına giriyordu. Ama bir şüphe taşımayan kadınlar daha önce ödeme kapsamına girmiyordu, yeni programda ise giriyorlar.

* Suların kanserojen etkileri çok tartışıldı sizce hangi suları seçmek gerekli?
Bütün içme suları Sağlık Bakanlığı'nın kontrolünde. Çevre Bakanlığı'nın denetimi var. Sular mevsimsel olarak bile inceleniyor. Sağlık Bakanlığı'nın denetiminden geçmiş olanlar güvenlidir. Türkiye'de herhangi bir içme suyu ile kanser olunacak diye bir şey yok. Arsenik bulunan sularda bile, arsenik kanser yapıcı seviyede değil. Ama yine de önümüzdeki on yılda arseniği tamamen yok edeceğiz. Ne kadar su içerseniz için, arsenikli bile olsa, sigaradan alacağınız zarardan çok daha yüksek. Sigara içenin sudaki arseniği merak etmesi çok abes. Sigarayı bıraktıktan sonra hayatınızda alacağınız riskler yüzde biri geçmiyor.

ANADOLU'DA ATAKTAYIZ
* Kanser tedavisi için hastalar genelde büyükşehirlere geliyor. Anadolu'da neden kanser tedavisi yapılamıyor?
Anadolu'da iyi merkezler açmamız gerekli. Dünyada olup da Türkiye'de olmayacak hiçbir şey kalmayacak. YÖK ile Sağlık Bakanlığı bu konuda çalışıyor. Önümüzdeki 15 yıl içinde 54 tane kapsamlı kanser merkezi açılacak. İnsanların Ankara'ya, İstanbul'a gelmesine gerek kalmayacak, bölgesel kanser merkezleri oluşturulacak. Eskiden bir kanserli hasta, bütün kamu kurumlarında ücretsiz tedavi oluyordu. Şu anda, para ödemeden özel hastanelere de gidebilirler.

* Kadınlar, ücretsiz tarama yaptırabilecekleri merkezleri nereden öğrenebilirler?
www.saglik. gov.tr adresinden 'Birimler' başlığı altındaki 'Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı' linkinden bilgi alabilirler. Ya da bulundukları illerdeki sağlık müdürlüklerine başvurabilirler.

Cep telefonu kullananlar dikkat!

Devamlı olarak cep telefonu kullanmanın, göz kanseri (göz melanomu) riskini artırmadığı ortaya çıktı. Alman bilimadamlarının Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü dergisinde (Journal of the National Cancer Institute) yayımlanan araştırmalarında, 1600 kişi üzerinde yapılan incelemede, insanların 10 yıl boyunca cep telefonu kullanmak için harcadığı zaman ile, göz melanomu gelişmesi olasılığı arasında bağlantı bulunmadığının saptandığı belirtildi.

Genellikle cilt kanseri olarak bilinen melanom nadiren de olsa gözde de çıkabiliyor ve hızla yayılabiliyor. Melanom, deriye rengini veren ve melaninolarak adlandırılan pigmenti üreten hücrelerde ortaya çıkıyor. Gözde de melanin üreten hücreler bulunuyor.

Cep telefonlarının kansere neden olup olmadığı uzun süredir tartışılıyor. Şimdiye kadar yapılan araştırmaların çoğunda, cep telefonu kullanımıyla kansere yakalanma arasında ilişki kurulamadı.

Kanser oluşumunda beslenmenin etkisi

Kanser, vücudun herhangi bir yerinde bazı hücrelerin kontrolsüz çoğalarak belirli işlevi olan hücreleri yok etmesiyle oluşan hastalıktır. Kanserin oluşmasının bilinen ve bilinmeyen birçok nedeni vardır.

Bu nedenlerden biri de beslenmedir. Beslenmenin kanser oluşmasındaki etkisiyle ilgili etmenler şöyle özetlenebilir :

1. Dünyanın birçok yerinde yapılan araştırmalar, posası az diyetle beslenenlerde kalın bağırsak kanserlerinin, yüksek posalı diyetle beslenen topluluklardan çok daha sık görüldüğünü belirtmektedir. Posa, tahıl ve kurubaklagil tanelerinin dış kısımlarında, sebzelerde ve meyvelerde bulunur. İnsanlar, tahılları iyice saflaştırarak, meyvelerin suyunu sıkarak kullandıkları; posa bulunmayan et, yumurta ve süt ürünleriyle beslendiklerinde kalın bağırsaklar az çalışır. Burada birikerek uzun süre kalan artıklar ve salgılardaki öğelerden bakteriler kanser yapıcı moleküller oluşturabilmektedirler. Bu moleküller barsak yüzeyi ile sürekli temas ettiklerinde kanserin oluşma riskini artırırlar. Bol posalı besinleri alanlarda barsaktaki kalıntılar dışarı hızla atıldığından bu durumun oluşma riski azalır.

2. Nemli ve sıcak yörelerde iyi saklanmayan yağlı tohumlar, tahıl ürünleri, kurubaklagiller, salamura edilmemiş peynir ve benzeri, et ürünleri, meyve kurutmaları ve ezmeleri küflenir. Küflerin bir bölümü çeşitli toksinleri üretirler. Bu toksinlerin bazıları, örneğin aflatoksinler kanser oluşumuna neden olurlar.

3. Hatalı pişirme yöntemleri sırasında besinlerde kanser yapıcı moleküller oluşabilmektedir. Özellikle proteinli besinler yüksek sıcaklıkta kızartıldıklarında, dumanla tütsülendiklerinde bileşimlerinde kanser yapıcı moleküller oluşabilmektedir.

4. Et ürünlerine katılan nitrit ve nitratlar sindirim aygıtında nitrosaminlere dönüşebilmektedir. Nitritler yörenin özelliğine göre sularda da gereğinden çok bulanabilir. Nitrosaminler kanser yapıcıdırlar. Fazla alınan tuzun da bu tür moleküllerin oluşmasında katkısı olduğu bildirilmiştir.

5. Çok yağlı, yüksek proteinli diyetlerle beslenen, bebeğini emzirmeyen ve şişman olan kadınlarda dengeli beslenen ve şişman olmayanlara göre meme kanseri daha sık görülür.

6. A ve C vitamini yetersizliklerinde kanserin daha sık görüldüğü bildirilmektedir. A vitamini vücudun koruyucu dokusu olan epitel dokunun yapımı ve yenilenmesinde rol alır. A vitamini yetersizliğinde bu dokuların yapıları bozulduğundan, yemek borusu, idrar yolları, deri, mide ve akciğerlerde kanser oluşumunu arttığı ileri sürülmüştür.C vitamini su ve besinlerle alınan nitrit ve nitratların kanser yapıcı nitrosaminlere dönüşmesini önler ve dolayısıyla kanser oluşum riskini azaltır.

7. Bazı minerallerin kanserden koruyucu etkisi olduğu bildirilmektedir. Çinko ve selenyum bunlara Örnektir. İleri derecede iyot yetersizliğinin troid bezinde, demir yetersizliğinin sindirim sisteminde kanser oluşma riskini arttırdığı gözlenmiştir.

Kanserin nedenleri arasında sayılabilecek bu maddelere dikkat ederek beslenmek en önemlisidir. Eğer kanser nasıl oluşur? diye soruyorsanız bu maddeleri iyice okumakta yarar vardır. Fakat bu maddeler ne kadar geçerli olsa da kanserin genetik yapıyla da ilgisi olduğu gerçektir. Kanserin nedenleri arasında genetik yatkınlık da vardır. Bilim adamları kanserin genetik özellikleriyle ilgili yıllardır çalışmalarına devam etmektedirler.

Sigaraya erken başlama kanser nedeni

Kanser hastalıklarında ilk sırada gelen akciğer kanserinin en önemli nedeninin ilköğretim çağında sigaraya başlanması olduğu bildirildi.

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Artaç, kanser vakalarının sayısının sürekli arttığını, hastanelerine her geçen gün daha fazla kanserli hasta geldiğini söyledi.

Konya'da kanser vakalarında ilk sırayı akciğer kanserinin aldığını, bunu mide ve meme kanserinin takip ettiğini ifade eden Artaç, toplumumuzda kansere yakalanma sıklığının 100 binde 150 kişi olduğunu belirtti.

Artaç, akciğer kanserinin yüzde 85'inin sigaradan, geri kalanının da çeşitli nedenlerden kaynaklandığını dile getirerek, sigara içenlerin ise yüzde 10 ile yüzde 20'sinin kansere yakalandığını anlattı.

Akciğer kanserinin erken teşhisi ve taramasıyla ilgili bugüne kadar bir program bulunamadığını dile getiren Artaç, şunları kaydetti:

''Kanserde ilk sırada gelen akciğer kanserinin en önemli nedeni ilköğretim çağında sigaraya başlanmasıdır. Çünkü sigaraya erken yaşta başlamış birinin sigarayı bırakma şansı sadece yüzde 30 olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle kanserden korunmak için önlem, ilköğretim okulu çağındaki çocukların sigaradan uzak tutulmasıyla alınabilir. Bunun için okullarda çeşitli programlar yapılabilir, öğrenciler bu konuda bilinçlendirilebilir. Yani kanserden korunmak için önce çocuklarımızı sigaranın olumsuz etkilerinden korumak zorundayız. Yoksa kanser insan yaşamına son verebildiği gibi tedavi masrafları devleti ekonomik açıdan ağır yük altına sokmaktadır.''

Akciğer kanserinin en önemli belirtisinin öksürük, nefes darlığı ve balgamda kan görülmesi olduğunu ifade eden Artaç, kanserden korunmak için sigaranın bırakılmasının büyük önem taşıdığını belirtti.

Kansere sadece sigaranın neden olmadığını, kirli havanın, doğal olmayan yiyeceklerle beslenmenin ve hareketsiz yaşamın da kansere yol açan etkenler arasında bulunduğunu anlatan Artaç, ''Doğal gıdalarla beslenilmesine ve bitkilerde ilaç kalıntısının bulunmamasına özen gösterilmelidir. Ayrıca spordan uzak bir yaşam yerine sporla iç içe bir yaşam düzenine geçilmesi de kanserden korucuyu önlemlerden biridir'' dedi.

OBEZİTE DE KANSER NEDENLERİ ARASINDA

Sağlıklı ve düzenli beslenmenin de kanserden korunmak için şart olduğunu vurgulayan Artaç, ''Fazla kilo aldırmayacak bir beslenme alışkanlığı kazanılmalıdır. Çünkü, obezitenin birçok kanser türüne zemin hazırladığı bilinmektedir. Bu nedenle ideal kiloda bulunmak kişiyi kanser riskine karşı koruyacaktır'' diye konuştu.

Artaç, günlük hayatta çevredeki pek çok şeyin kanserojen etki yapabileceğini, önemli olanın kanserden korunmak için olabildiğince dikkat göstermek olduğunu sözlerine ekledi.