11 Şubat 2009 Çarşamba

Kanser nedeni zevkler

İngiliz bilim adamları, sigara, alkol, güneşlenme, hatta seks gibi zevkleri, farklı Kanser türlerinin ana sebebi olarak gösterdi.

Bilim adamları, kansere yakalanmayı tetikleyen nedenin insanların "dünyevi zevklere" göre yasaması olduğunu açıkladı. İngiltere’deki Kanser Araştırma Merkezi'nin yayımladığı rapora göre, kanser vakalarının artmasının ardında yatan sebepler arasında; güneşlenme, alkol tüketimi ve sigaradan vazgeçilmemesi bası çekiyor.

Ağız kanserinin, sigara ve içki tüketimiyle bağlantılı olduğuna dikkat çeken uzmanlar, özellikle böbrek kanserinin de sigara içmek ve obeziteden kaynaklandığını belirtti. Son dönemde gittikçe daha sik rastlanan bir kanser türü olan rahim kanserini tetikleyen nedenlerin basında ise, tıpkı böbrek kanseri gibi obezite geliyor.

Son 30 yılda cilt kanserinin artmasının nedeninin de tehlikeli güneş ısınları olduğuna dikkat çeken İngiliz uzmanlar, bu durumun özellikle güneşlenen herkesi etkilediğini vurguladı. Raporu hazırlayanlar ekipten Lucy Morrish de, "Tüm bu hastalıklar aslında mantıklı hareket edilirse bitirilebilir" diye konuştu.

Kadınlar arasında en sik görülen ikinci kanser türü olan rahim ağzı kanserinin en büyük nedenlerinden biri, korunmasız seksle bulasan HPV virüsü (Humsan Papillomavirüs). Dolayısıyla seks bile kansere yol açan bir "zevk" olabiliyor. Bilim adamları, kadınların mutlaka rahim ağzı kanseri, genital siğiller ve korunma yöntemleri konusunda doktoruna danışması ve test yaptırması gerektiğini belirtiyor.

Egzoz gazı kanser yapıyor

Dizel motorlu araçların egzozlarından çıkan kurum ve zararlı maddelerin Kanser oluşumunu tetiklediği açıklandı

Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Bayram, Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Bayram, dizel motorlu araçların egzozlarından çıkan kurum ve zararlı maddelerin, hücrenin kanserleşmesini tetiklediğini bildirdi.

Prof. Dr. Bayram, dizel egzoz kurumunun sağlıklı hücrelerden ve kronik nefes darlığı gelişen hastaların akciğer dokularından elde etikleri akciğer hücre kültürlerinin çoğalma yeteneği ve ölümü üzerine olan etkileriyle ilgili çalışma yürüttüklerini söyledi.

Hava kirliliğinin tüm dünyada ciddi bir sorun olduğunu, ekonomik ve verimli olması bakımından dizel motorlu araçların kullanımının dünyada ve Türkiye'de giderek arttığını belirten Prof. Dr. Bayram, şunları kaydetti:

''Bu araçlardan çıkan duman, kurum gibi maddeler insan sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Amacımız, bu kurumun hücre düzeyinde ne gibi etkilere yol açtığını araştırarak bu zararı azaltmanın veya önlemenin yöntemlerini bulmak. Projemiz, Gaziantep Üniversitesi Araştırma Fonu ve TÜBİTAK tarafından destekleniyor.

Dizel motorlu araçların egzozlarından çıkan kurum ve zararlı maddelerin akciğer hücreleri üzerindeki etkilerini araştırıyoruz. Dizel motorlu araçların egzozlarından çıkan gazlar gibi hava kirleticilerin insanda nefes darlığı ve astım gibi kronik akciğer hastalıkları ile akciğer kanseri gelişiminde rol oynadığı düşünülüyor. Ancak bu etkinin altında yatan mekanizmalar yeterince bilinmiyor.''

'Prof. Dr. Bayram, bünyelerindeki hücre kültürü laboratuvarlarında hücre üretmeye başladıklarını, bu metotla üretilen hücre kültürlerini yürüttükleri çalışmalarda kullandıklarını ifade etti.

'HÜCRELER OLUMSUZ YÖNDE ETKİLENİYOR'

Prof. Dr. Hasan Bayram, araştırma sonucunda dizel egzoz atıklarının hücre yaşam süresini etkileyip etkilemediğini, ölümünü hızlandırıp hızlandırmadığını ve hücrenin kanserleşmesini tetikleyip tetiklemediğini bulmayı hedeflediklerini belirtti.

Araştırmanın sonraki aşamasında partiküllerin bu etkilerinin çeşitli ilaçlar ve bileşikler tarafından önlenip önlenmeyeceği konusunda çalışma yapacaklarını bildiren Prof. Dr. Bayram, şu bilgileri verdi:

''Elde ettiğimiz ilk sonuçlar, akciğer hücrelerinin dizel egzoz kurumundan olumsuz etkilendiğini, kronik nefes darlığı olan hastaların hücrelerinin daha hassas olduklarını gösteriyor.

Yine çalışmalarımız, dizel egzoz kurumunun hücrenin kanserleşmesi ile ilgili mekanizmaları tetiklediğini ve hücrede kanserleşmeyi başlatabildiğini göstermektedir. Bu verilerimiz ciddi bir sağlık sorunu olan akciğer kanserinin ortaya çıkmasında dizel egzoz kurumu özelinde hava kirliliğinin etkilerini göstermesi açısından önem taşıyor.''

Meme kanseri riskini düşüren yöntem

Mastektomi yönteminin, ilerleyen dönemlerde Kanser yakalanma riskini önemli ölçüde azalttığı açıklandı.

Türkiye'de son yıllarda özellikle meme kanserine yakalanma riski çok yüksek olan kadınlarda uygulanan ''mastektomi'' yöntemi, ilerleyen dönemlerde kansere yakalanma olasılığını önemli ölçüde azaltıyor.

Yöntemin uygulanmasıyla, yaşam boyu meme kanserine yakalanma riski yüzde 60'ın üstünde olan bir kadında, risk yüzde 3'ün, meme başının da alınmasıyla yüzde 1'in altına iniyor.

DIŞ GÖRÜNÜŞ KORUNUYOR

Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Savaş Koçak, meme kanseri cerrahisinde memenin dış görünüşünün korunmasını imkan veren onkoplastik cerrahi yöntemlerinden biri olan ''mastektomi ve rekonstrüksiyon'' teknikleriyle, risk altındaki kadınların memelerinin alınmadan içlerinin boşaltıldığını söyledi.

Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser olduğunu belirten Koçak, ''Dünya genelinde her 8 kadından birinde, yaşamının bir döneminde meme kanseri görülmektedir'' dedi.

Meme kanserinin önlenebilen bir kanser türü olmadığına ancak erken tanı ile tedavi edilebileceğine ve yaşam süresinin uzatılabileceğine dikkati çeken Koçak, düzenli kontrollerin tümörün yayılmadan müdahale edilebilmesine olanak tanıdığını söyledi.

Koçak, meme kanseri hastalarının yüzde 75'inde nedenin belirlenemediğini, bu hastaların risk faktörü de taşımadıklarını dile getirerek, beyaz ırktan kadın olmanın en büyük risk olduğunu, genetik özellikleri nedeniyle sarı ve siyah ırktaki kadınlarda meme kanserinin daha az görüldüğünü belirtti.

Meme derisinde ya da meme ucunda çekilme, deride renk değişikliği, memede kitlenin ele gelmesinin meme kanserinin başlıca belirtileri olduğunu anlatan Koçak, ''Ailesinde meme kanseri öyküsü olan kişilerde risk yüksektir. Aylık elle yapılan muayenenin dışında hiçbir riski olmayanların senede bir, risk altındakilerin ise hekimin önerisine göre belirlenen periyotlarda kontrole gelmesi gerekmektedir. Yapısında östrojen bulundurduğu için doğum kontrol haplarını, ve menopoz sonrası hormon tedavisini de yüksek risk grubundaki kişilerin kullanması önerilmemektedir'' diye konuştu.

Koçak, meme kanserinin 1. ve 2. evrelerinin erken evre olduğunu ve bu dönemdeki hastaların çoğunun memelerinin korunarak tedavi edildiğini belirterek, ''Bazı kadınlarda risk faktörlerine bağlı olarak erken evrelerde de memeyi almak zorunlu kalabiliyoruz. Ancak bu işlemi, memenin içini boşaltıp meme kitlesini tekrar oluşturacak şekilde memeyi tamamlayarak yapıyoruz. Artık birçok kadın, memesi olmadan ameliyathaneden çıkmıyor. Bundan 5 yıl öncesinde ise meme tamamen alınıyordu'' dedi.

''Onkoplastik Meme Cerrahisi'' diye adlandırılan yöntemde, onkolojik tedaviden taviz vermeden memenin dış görünüşünün korunduğunu da vurgulayan Koçak, şunları kaydetti:

''Onkoplastik meme cerrahisi uygulamalarından biri olan risk azaltıcı mastektomi yöntemiyle, yüksek riskli hastaların kanser olması beklenmeden memesinin içi boşaltılıyor. Böylece, ilerde olabilecek riski sıfıra indiremesek de önemli ölçüde azaltıyoruz. Ailesinde meme kanseri hikayesi olan ve memesinde kanser öncüsü değişiklikler olanlarda bu yöntemi uyguluyoruz. Kişinin, her iki memesini de boşaltıyoruz. Meme içindeki tüm yağlar, süt bezi kanalları olmak üzere tümünü alıyoruz. Bu tamamen kişiyi koruma amaçlı bir uygulama. Yaşam boyu meme kanserine yakalanma riski yüzde 60'ın üstünde olan bir kadında, bu müdahale ile risk yüzde 3'ün altına, meme başının da alınması halinde yüzde 1'in altına iniyor.''

Koçak, onkoplastik meme cerrahisinin ya kişinin kendi vücudundan alınan dokularla oluşturulduğunu ya da protez takma yöntemiyle yapıldığını belirterek, bu operasyonun kanser tedavisi üzerinde hiçbir olumsuz etkisinin bulunmadığını söyledi.

Bu uygulamaların, ''meme kanseri riski gerçekten yüksek olan kadınlar dışında, basit meme kistleri gibi zararsız ve tedavi edilmeden izlem gereken durumlarda uygulanmaması gerektiğini'' vurgulayan Koçak, meme kanseri riski gerçekten yüksek kadınlar için yapılmasının faydalı olduğunu ifade etti.

Koçak, yeniden meme yapılması ameliyatının, kanser tanısı konulan ve memeleri alınması gereken hastalarda da uygulandığını belirterek, bu girişimler estetik amaçla değil, kanser tedavisi için yapıldığından maliyetin devlet tarafından karşılandığını bildirdi.

Sigara ve hareketsizlik kansere zemin hazırlıyor

Trabzon Umut ve Savaşım Derneği Başkanı Dr. Nimet Baki, beslenme şekli ve hareketsizliğin birçok Kanser türünün oluşmasına zemin hazırladığını söyledi.

Genetik faktörlerin dışında sigara kullanımının birinci sırada kanser nedeni olduğunu ifade eden Baki, ikinci sırada da aşırı kilo fazlalığı ile fiziksel aktivite eksikliğinin geldiğine vurgu yaptı. Tüm kanserlerin yüzde 43'ünden korunmanın mümkün olduğuna dikkat çeken Baki, tütün ve tütün mamullerinin kullanılmaması, sağlıklı ve düzenli beslenme ile fiziksel aktivitenin hayat felsefesi haline gelmesi gerektiğini belirtti.

Baki, kilo fazlalığı ile aşırı şişmanlığın (obezite) kansere yakalanma riskini önemli ölçüde artırdığını vurgulayarak, "Dünya genelinde yapılan araştırmalarda tüm kanserlerin yüzde 30'u kilo fazlalığı ve şişmanlık ile ilişkili bulunmuştur. Okul çağındaki her on çocuktan biri normal kilosunun üzerinde. Bu çocukların 30-45 milyonu şişman." dedi. Dr. Baki, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 1.6 milyar yetişkinin aşırı kilolu ve bunların en az 400 milyonunun da şişman olduğunun altını çizdi. Baki, bu sayının 2015'te 2,3 milyarı bulacağını ve bunların 700 milyonunun da şişman olacağının tahmin edildiğini kaydetti.

Bu yıl dünyada kanserin ana temasının 'Doğru Besin, Bol Hareketle Gülümse Geleceğine' olarak belirlendiğine işaret eden Baki, "Beslenme şekli ve hareketsizlik birçok kanser türünün oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Yutak, karaciğer, pankreas, endometrium, meme ve bağırsak kanserleri ile aşırı kilo arasında dikkat çekici bir bağlantı bulunmaktadır. Kilo fazlası arttıkça kanser riski de yükselmektedir." ifadelerini kullandı.

Sağlıksız beslenme alışkanlıkları, hareketsizliğe neden olan bilgisayar oyunları ile televizyon karşısında uzun süre hareketsiz oturmanın kilo fazlalığına yol açtığına değinen Baki şöyle devam etti: "1985'ten 2005'e kadar Çin'deki 7-18 yaş arası öğrencilerde obezite yüzde 1'den yüzde 8.5'e yükseldi. 2002-2007 yıllarında Hindistan'da aşırı kilo ve obezite yüzde 16'dan yüzde 24'e çıktı."

Baki, Türkiye'de de şişmanlığın yetişkinlerde yüzde 18-25, çocuklarda ise yüzde 4- 9 oranlarında belirlendiğini sözlerine ekledi.

Geceleri ışıkta uyumak kansere yol açıyor

Karanlıkta uyumak beynin melatonin hormonu salgılamasını sağlayarak kişiyi kanserden koruyor. Işıkta bu hormon salgılanmadığı için kanser hücreleri daha çabuk gelişiyor. Uzmanlar, "Gece lambası da olsa ışıktan kaçının." uyarısında bulunuyor.

Bulguyu destekleyen Dünya Sağlık Örgütü, gece çalışmayı 'muhtemel kanserojen etkisi bulunanlar' listesine dahil etti. Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi ise gece aydınlatmalarının zararlarını anlatmak için hazırladığı raporda melatonin hormonunun önemini vurguluyor.

Raporun önümüzdeki günlerde bütün belediyelere gönderileceğini açıklayan Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, "Belediyelere, sağlığımız için 'gereksiz aydınlatmayla karanlığımızı kısmayın' çağrısında bulunacağız." dedi. Konuyu görüşmek üzere önümüzdeki hafta Ulusal Kanser Danışma Kurulu toplanacak. Buradan çıkan sonuç bildirgesinde yeterli aydınlanma dışındaki ışığın gece insan sağlığına zararlı olduğu mesajı verilecek. Şehirlerdeki bilinçsiz gece aydınlatmaları ve bunun insan sağlığı üzerindeki etkilerine yer verilecek. Belediyelerden şehir merkezlerini ayrı, yerleşim yerlerini ayrı aydınlatmaları istenecek. Sokak lambalarının sadece aşağıya ışık vermesi, evlere yansıtılmaması gerektiği aktarılacak. Rapor Enerji Bakanlığı'na da gönderilecek.

Melatonin hormonu saat 23.00 ile 05.00 arasında tam olarak salgılanıyor. Bu saatler arasında karanlıkta uyunduğunda hormon, hücreleri yeniliyor. Bağışık sistemini düzenliyor. Vücudun biyolojik saatini koruyor, ritmini ayarlıyor. Üreme sistemini geliştiriyor. En önemlisi kanserli hücrelere karşı koruma sağlıyor. Görme engellilerin kansere daha az yakalanması bu durumu destekliyor. Bu sebeple çocukların gece kesinlikle ışıkta uyutulmaması gerekiyor.

Sağlığınız için bunlara dikkat edin

Gece mutlaka karanlık ortamda uyuyun.

Gece lambası kullanmayın. Zaruriyse solgun kırmızı ışık olanları tercih edin.

Erken yatarak hücreleri yenileyen melatonin hormonunun tam salgılanmasını sağlayın.

Televizyon karşısında uyumayın.

Akşam çalışmalarınızı mümkünse gündüze kaydırın.

Vişne, lahana, badem gibi melatoninden zengin besinler tüketin.